Aslında her şey, Edward Snowden’ın CIA’de işe alınmasıyla başladı. Bilgisayar uzmanıydı, çevresinde ona “büyücü” diyorlardı, büyüleyici seviyede bilgisayar dahisiydi. Langley’de eğitildi, küresel iletişim bölümüne atandı, diplomatik pasaportla, siber güvenlik sorumlusu olarak, İsviçre’ye Cenevre’ye gönderildi. Bilahare, ulusal güvenlik dairesi NSA’da çalışmaya başladı, Çin’e karşı faaliyet göstermek üzere, Japonya’ya Tokyo’ya gönderildi, dört yıl sonra Hawai’ye gönderildi, yine Çin’e ve Kuzey Kore’ye karşı faaliyet gösterdi. Gel gör ki... 2013 yılında, henüz 29 yaşındayken, dört adet dizüstü bilgisayarı bavuluna koydu, Hong Kong’a geldi, “Prizma” belgelerini The Guardian ve The Washington Post gazetelerine sızdırdı, afişe edilmesini sağladı. Prism, yani prizma, Amerikan istihbarat teşkilatının yasadışı telefon dinleme faaliyetleri için kullandığı bilgisayar programının kod adıydı. 11 Eylül saldırılarından hemen sonra uygulamaya konulan Prizma, dünyadaki yüzmilyonlarca telefonu dinlemenin yanısıra, dünyadaki tüm internet kullanıcılarını takip edebiliyordu, tüm e-postaları görebiliyordu, tüm kişisel hesaplara direkt bağlanabiliyordu. Prizma’yla elde edilen bilgiler “Beş Göz” tabir edilen ortaklarla paylaşılıyordu, Beş Göz denilen ise, ABD, İngiltere, Kanada, Avustralya ve Yeni Zelanda arasındaki küresel elektronik istihbarat işbirliği anlaşmasıydı. Edward Snowden’ın bu yaptığı, ABD tarihinin en önemli istihbarat sızıntısıydı. ABD derhal Çin’e başvurdu, Hong Kong’ta bulunan Snowden’ın derhal iadesini istedi, Çin reddetti. Snowden uçağa bindi, Moskova’ya gitti, Rusya’dan siyasi sığınma talep etti, Rusya önce kalıcı oturum izni verdi, sonra bizzat Putin’in imzasıyla Rus vatandaşlığı verildi.
İngiltere ve ABD’nin sembol medya kuruluşları olan The Guardian ve The Washington Post gazeteleri, belgeleri yayımladılar ama, ağır siyasi baskılar nedeniyle anca yüzde birini yayımlayabildiler. O yüzde bir bile fazla fazla yetti, ABD’nin ipliği pazara çıktı.
Dünya çapında gürültü koparan belgelerden biri, Almanya’yla ilgiliydi. Çünkü... Amerikan istihbarat servislerinin, Almanya başbakanı Merkel’in telefonlarını dinlediği ortaya çıktı!
Merkel’in telefon görüşmeleri, Berlin’de ABD Büyükelçiliği’nde konuşlanan özel birim tarafından kaydediliyordu, kesintisiz takip ediliyordu. Hatta, Merkel’i henüz başbakan bile olmadan önce, tee 2002 yılından beri dinliyorlardı.
Almanya şoke olmuştu.
Derhal soruşturma başlatıldı, meselenin sadece telefon dinlemeyle sınırlı olmadığı anlaşıldı, ABD adına casusluk yapan bir BND görevlisi tutuklandı. Alman istihbarat teşkilatı BND’de görev yapan bu Amerikan köstebeği, Merkel’in telefonlarını dinleyen Berlin’deki ABD Büyükelçiliği’ne gizli belge sızdırıyordu. Acaba hangi belgeleri sızdırdı diye merak edilirken, şak... Köstebeğin sızdırdığı gizli belgeler, Alman medyasına sızdırıldı.
İşte, bizi çooook yakından ilgilendiren kepazelik o anda ortaya çıktı.
Çünkü, o sızdırılan belgeler afişe olunca, Alman istihbarat teşkilatı BND’nin Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin yöneticilerinin telefonlarını dinlediği ortaya çıktı!
ABD gizli gizli Almanya başbakanını dinliyordu, bundan haberi olmayan Alman istihbarat teşkilatı gizli gizli Türkiye Cumhuriyeti yöneticilerini dinliyordu, Türkiye Cumhuriyeti’nin ise, bunların hiçbirinden haberi bile yoktu.
Almanya’nın en önemli dergilerinden biri olan Focus, Alman istihbarat teşkilatındaki köstebeğin ABD’ye sızdırdığı belgeleri yayımladı, açık açık “Türkiye’de 1976 yılından beri telefon dinlemesi yapıldığını, 2014 yılı itibariyle Türkiye’deki bu yasadışı telefon dinleme faaliyetinin devam ettiğini” yazdı.
Hemen peşinden, Die Welt gazetesi, “Türkiye’nin İran’ı örnek alarak gizli nükleer program yürüttüğünü, atom bombası yapmaya çalıştığını” yazdı. İsim isim detay verdi... “Türkiye’de Tayyip Erdoğan’ın talimatıyla 2010 yılında uranyum zenginleştirme tesisi kurulduğunu, Türkiye’nin gerekli teknik bilgiyi Pakistan’dan aldığını, Alman istihbarat teşkilatının bu nükleer faaliyetler nedeniyle Türkiye’de dinleme yaptığını” öne sürdü.
Die Welt gazetesinin bu haberinde, Alman istihbarat teşkilatı BND üzerine kitapları bulunan, Alman istihbarat uzmanı Erich Schmidt Eenboom’un görüşlerine yer verildi. İstihbaratçı gazeteci açık açık anlatıyordu, “Alman istihbaratı çift hat üzerinde çalışıyor, bir yandan uluslararası terörizmle mücadele ediyor, öbür yandan militan dincilerin Türkiye üzerinden Suriye’ye geçişleri konusunda Türk istihbaratıyla işbirliği yapıyor” diyordu. Yani... Kimin eli kimin cebinde belli değil diyordu, Almanya güya köktendinci teröristlerle mücadele ediyormuş gibi görünüyor ama, aslında Türkiye’yle birlikte köktendinci teröristleri organize ediyor, Suriye’deki vekalet savaşında kullanılmasını sağlıyor, üstelik, Türkiye’yle hem ortak çalışıyor, hem de ortak çalıştığı Türkiye’yi gizli gizli dinliyor diyordu, rezillik ötesiydi.
Ve aslına bakarsanız, Alman medyasına, Focus’a ve Die Welt’e bu bilgileri sızdıran, çok çok büyük ihtimalle, bizzat Amerikan istihbaratıydı. Çünkü... Almanya’nın Türkiye’deki gizli faaliyetlerini medyaya afişe ederek, tencere dibin kara seninki benden kara demek istiyordu, “sen benim Almanya’daki gizli faaliyetlerim hakkında fazla yaygara yaparsan, bak ben de senin Türkiye ve diğer ülkelerdeki gizli faaliyetlerin hakkında yaygara çıkartırım, sen en iyisi sesini kes” demek istiyordu.
Alman devleti bu örtülü mesajı aldı.
Kendi açısından çenesini kapattı, Merkel meselesinin üstüne gitmedi.
Ama... Alman devleti de zurna değil tabii, ABD’yle aynı örtülü taktiği uyguladı, yine Alman medyası üzerinden, bu defa, ABD’nin Türkiye’deki faaliyetlerini afişe etti.
Hadi bakalım, bir milyondan fazla tirajı olan, Almanya’nın en etkin yayın organlarından biri, Der Spiegel dergisi, şakır şakır gizli belgeler yayımladı, sadece Almanya’nın değil, hem ABD’nin hem İngiltere’nin Türkiye’yi dinlediğini yazdı!
Evet... Der Spiegel’in haberine göre, en başta asrın liderimiz olmak üzere, AKP yöneticilerinin tüm temasları, Amerikan istihbaratı tarafından ruh gibi takip ediliyordu. Gizli telefon dinlemesi yapılan adreslerden biri, Washington Büyükelçiliğimiz’di. İngiltere ise, özellikle, Türkiye’nin enerji alanında atacağı adımları yakından takip ediyordu, bu konuyla alakalı istihbarat yapıyordu.
Der Spiegel dergisi “ikiyüzlü ortaklık” başlığını atmıştı.
Amerikan istihbarat teşkilatı, bir taraftan güya Türkiye’yle ortak hareket ederken, mesela güya PKK’yla alakalı olarak Türkiye’ye bilgi aktarırken, aslında öbür taraftan, Türk hükümetini, Türk genelkurmayını, Milli İstihbarat Teşkilatı’nı dinliyordu, devleti yönetenlerin bilgisayarlarına giriyordu, e-postalarını okuyordu. Üstelik... Türkiye’de topladığı bu istihbaratı, İngiltere, Kanada, Avustralya ve Yeni Zelanda’yla paylaşıyordu. Yani kelimenin tam manasıyla Prizma faaliyetiydi, elde edilen gizli bilgiler “Beş Göz” tabir edilen ortaklarla paylaşılıyordu.
Rezaletin daniskasıydı.
Kendisini ABD’yle stratejik ortak zanneden, kendisini Büyük Ortadoğu Projesi’nin eşbaşkanı zanneden Türkiye, aslında “hedef”ti.
Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin adeta gömlek yakasına mikrofon bağlanmıştı, devletimizi yönetenlerin kozmik konuşmaları, devlet sırlarımız, şakır şakır elalemin kulağındaydı. Sayın yöneticilerimiz tuvalete işemeye bile gitse, yabancı istihbarat teşkilatlarının haberi oluyordu.
Hal böyleyken...
Asrın liderimizin gıkı çıkmadı.
Enteresan ötesiydi.
Çünkü malum, hemen her mevzuda eyyy Esed, eyyy Avrupa Birliği, eyyy İsrail filan diye bağırarak herkese atar gider yaparken, bu hayati meselede suskun kaldı. Bu mevzuda tek kelime bile söylemedi.
Habire “dünya lideriyiz” diye atıp tutan bakanlarımız da öyle, dut yemiş bülbül gibiydiler, dünyanın konuştuğu bu mevzuda, hiçbiri tek telime etmedi.
Anadolu Ajansı habercilik refleksiyle önce şöyle kısacık bir haber yaptı, servis etti, sonra sanırım kulağı çekildi, arkası bıçak gibi kesildi, Anadolu Ajansı bir daha bu habere hiç girmedi. Yandaş medyaya kesin talimat verildiği gayet açık görülüyordu, bu kepazelik hakkında kıytırık bir iki satır haricinde haber yapılmadı. Sözde muhalif medyamız desen, Satürn dünyaya çarpsa haberleri olur mu inanın çok emin değilim, yandaş medya haber yapmayınca, habercilik açısından sürekli yandaş medyayı takip eden sözde muhalif medyamız da haber yapmadı, böylece, Türk milletinin ulusal güvenliğimizle alakalı bu hayati durumdan haberi olmadı... Küresel boyutta, dünya çapında, sağır sultan bile duymuştu ama, Türk milletinin haberi olamadı.
★
Hayata Ankara penceresinden bakarak... Adı geçen ülkeleri arkasına alan İsrail’in -nükleer mazeretiyle- İran’a yönelik saldırısını, işte bu gözle izlemekte fayda var.
★
Bu işin iktidarı muhalefeti yok, olmamalı, siyasetin gündelik işporta laga lugaları başka şey, bu bambaşka, bu işin ciddiyetini, hassasiyetini, sorumluluğunu her kesimin kavraması gerekiyor... Hayata daima Ankara penceresinden bakarak, cumhuriyetimizin kuruluş ayarları, demokrasi, hukuk ve liyakat çerçevesinde, iç cepheyi sapasağlam tutmamız şart.
★
Çünkü maalesef adım adım geliyor.
Türkiye hedef ülkedir.